top of page

Metin Güvener

metin güvener
CamScanner%2012-28-2020%2017_edited.jpg

Teşekkürler! Mesaj gönderildi.

ANI YAZILARI,

YORUM VE BİLGİ PAYLAŞIMLARI

28.Nisan olayları ve Davutpaşa Kışlası

 

28 Nisan 1960 gecesi Üniversite bahçesinden, askeri Cemse’lerle  yani askeri kamyonlarla (GMC  “General Motor Corporation” Ordu’da ve halk arasında  Cemse diye okunur ve telaffuz edilirdi)  Davut Paşa Kışlası'na gidenler arasında ben de vardım. Sabaha karşı (yaklaşık 04.00-05.00'sularında)daha önce ahbap olduğumuz asker, "benim nöbetim sabaha karşı şu noktada " dedi. Daha önceden o askerlere MMV  kimliğimizi göstermiş ve o yolla samimi olmuştuk. Kaçış saatine dek uyumamış, tutsak öğrenciler ile Davut Paşa Kışlası askerleri arasında oynanan futbol maçını izlemiştik. Nöbet saatinden 15 dk. kadar  önce asker gelerek bize yine bir hatırlatma ile nöbet yerini gösterdi. Kaçacağımız yer, ancak eğilerek geçilebilecek bir kanalizasyon kanalı idi ki; içinden çok pis kokulu bir sıvı akıyordu. Benimle beraber  bizden iki arkadaş  daha vardı yanılıyor olmam yüksek oranda olarak söylemem gerekirse o arkadaşların Ogan Ayça ile Saldıray olduğunu söyleyebilirim.Kanal uzunluğu fazla değildi. Kanaldan ucu, bucağı olmayan Davut Paşa'ya çıktık, her taraf bomboş dağlık tepelik neyse. Epeyi yürüdükten sonra yurda ulaşabildik. Alb. Tahsin  Alpugan'a   göründük, olayı anlatıp bazı arkadaşların Davut Paşa kışlasında olduklarını söyledik. Hatırladığım Erdoğan Ertüngealp'te sanırım Davut Paşa Kışlası askerleri ile futbol oynamış ve Ömer gibi , 27 MAYIS DEVRİMİ kutlamalarını orada yapmıştı. Çünkü onlar 28.Nisan.1960 dan 27 Mayıs.1960 a kadar orada kalmışlardı..Alb. Tahsin  Alpugan tutsak kalanlara çok kızmış ve onlara haksız olarak  "Serseriler" demişti . Ve onları kurtarma çabası göstermeyip günaha(!) girmişti.

 

Bir Arkadaş Toplantısına Katılamamanın Ardından Akıldan Geçenler

 

Kalben olmakla birlikte,  böyle mümtaz bir topluluğun içinde bulanamamanın üzüntüsü ile(yurt dışında olmam nedeniyle)TÜM 2O Aralık toplantısına katılanlara ,en derin sevgi ve saygılarımı iletirim. Resme bakıp teker ,teker; her birinizi, aradan geçen 62 yılın ardındaki anılarınızla andım. Örneğin o günlerde geçen en uzun zamanımı kapsayan asistan ile olan anılar sinema şeridi gibi gözümün önünden geçti.  Beşiktaşta kiraladığımız dinlenme evimizin duvarlarını boyamak için boya ararken, yakalandığımız şiddetli yağmur altında sırsıklam ıslanmamız, Atilla Kesler ile rahmetli Av.Yaşar Gençoğlu'nu Tuzla Piyade Okulu'na teslim etmemiz, Malta yurdunda Bener ağabeyin (ağabey dedim; asker köken terbiyem ile birlikte, sanırım bir nedeni de Dünya'ya benden erken gelmeleri!)- " Haydi çocuklar hazırlanın kavgaya gidiyoruz" diyerek bizi toplaması hep hafızamdadır.O donemde  ben Haydarpaşa Yurdu'ndan  Fatih Malta yurduna  henüz yeni gelmiş olduğum  için ve kavga nedir bilmediğimden itiraf ediyorum o kavgaya katılmamıştm. TAN ORAL, daha o zamanlardan ne olacağı belli idi, ayrılmaz ikizi sevgili ERDAL ile birlikte çizip hazırladıkları duvar resimlerine ve karikatürlere şahsen ben bön,bön bakar bir anlam veremezdim. Sonraki yıllarda Tan Oral’ın  Cumhuriyet Gazetesi'ndeki karikatürlerini zevkle seyretme, Tüyap Kitap Fuarı'daki  YILIN ONUR YAZARI seçilmesini ve bir kaç, kitap imzalama günlerindeki buluşmalarımızı keyifle anarım. Baba Kamil'in yurt toplantılarında   Osmanlıcaya ağırlık vererek yaptığı konuşmalarda  hemen rahmetli Avukat .Şener Mete'ye yaklaşarak,  " Yahu Şener ben Baba Kamil'in konuşmasından bir şey anlayamadım, sen Türkçe çevirisini yapar mısın? "diye sorduğumu hatırladığımda bugün dahi yüzümde bir tebessüm oluşur .

Yaşanan günler ne kadar güzelmiş

Anekdot :

Yıl 1961-62 veya 1963.Olay yeri; Beyazit'te MMV.Öğrenci yurdu.Kişiler:okuma salonunda ders çalışmakta olan öğrenciler; MAHİR adında suçu nedeniyle ikinci kez askerliğini yapmakta olan, kısa boylu,zayıf, patlak gözlü,sert bakışlı,hareketleri çevik bir asker.Sivil hayattan ziyade asker olarak yaşamını sürdürebilmesi için askerlik süresinin bitimine yakın,bir olay yaratarak askerliğini sürdürmek isteyen felsefeye sahip; bir kez bunu başarmış;ikinci kez başarabilmesi için de, biz öğrencilerden neler yapılabilineceği hakkında zaman,zaman da fikir elde etmek amacında.Yurt Müdürü rahmetli Alb.Tahsin Alpuğan,O'na yurttaki çay ocağında çalışma görevini vermiş.Çay ocağında çay,kahve,gazoz gibi içecekler bulunuyor.MAHİR, biz öğrencilerin çalışma saatlerinde,özellikle akşam yemeklerinden sonra okuma odalarına uğrayarak kapıyı başının sığabileceği bir açıklıkta açarak odada bulunan öğrencilere teker,teker bakıp işaret parmağıyla işaret ederek emir verir bir ses tonuyla;" çay" der( yani çay içeceksin demektir bu);sonra diğer kişiye geçer; "ÇAY." sonra sırayla; ".çay...çay....". Öğrencilerden, çay istemez de: "Mahir,bana gazoz getir" demek cesaretinde bulunan bir arkadaş olursa;sessizliği bozan bir ses tonuyla MAHİR; "Bırak adamı hasta etme çaaayyyy" der(yani çay içmeye mecbursun.Nedeni de:Mahir sattığı çaylardan para kazanıyor.Halbuki gazozların sayısı belli olduğundan bundan bir kazanç elde edemiyor).Zamanla Mahir'in bu hareketleri bizi eğlenmeye yönlendirdi.Mahir'i kızdırmak için; çay yerine gazoz istemeye başladık ise de, Mahir,gazoz da istesek herkese çay getirmeye başladı ve kapıyı aralayıp işaret parmağını odanın tavanına yönlendirip,kimseye bakmadan; "ÇAAAAAYYYYYY" demesi yeter oldu.Sonra,Mahir ikinci askerliği yakma planında başarılı olamadı ve bize terhis olduğu gün çok üzüntülü bir halde," Abilerim hakkınızı helal edin,terhis haberim geldi,sizlerden ayrılmak çok zor.Size adres veremiyeceğim,çünkü gidecek adresim yok, beni arasanız İzmir'de(İzmir'liydi) ya İzmir hapishanesinde veya İzmir genelevinin çay ocağında bulursunuz" dedi ve gözyaşları ile mahir'i yurdun dış kapısına kadar uğurladık.Yanlış hatırlamıyorsam,İzmir'e gitmemiş İstanbul'da Karaköy'de Tepebaşı'na çıkan yokuşta ALAGEYİK SOKAĞI'nda bulunan genelev'in çay ocağında görüşmüştük.Unutulmaz günlerdi o günler.

bottom of page