Metin Güvener
ANI YAZILARI,
YORUM VE BİLGİ PAYLAŞIMLARI
28.Nisan olayları ve Davutpaşa Kışlası
28 Nisan 1960 gecesi Üniversite bahçesinden, askeri Cemse’lerle yani askeri kamyonlarla (GMC “General Motor Corporation” Ordu’da ve halk arasında Cemse diye okunur ve telaffuz edilirdi) Davut Paşa Kışlası'na gidenler arasında ben de vardım. Sabaha karşı (yaklaşık 04.00-05.00'sularında)daha önce ahbap olduğumuz asker, "benim nöbetim sabaha karşı şu noktada " dedi. Daha önceden o askerlere MMV kimliğimizi göstermiş ve o yolla samimi olmuştuk. Kaçış saatine dek uyumamış, tutsak öğrenciler ile Davut Paşa Kışlası askerleri arasında oynanan futbol maçını izlemiştik. Nöbet saatinden 15 dk. kadar önce asker gelerek bize yine bir hatırlatma ile nöbet yerini gösterdi. Kaçacağımız yer, ancak eğilerek geçilebilecek bir kanalizasyon kanalı idi ki; içinden çok pis kokulu bir sıvı akıyordu. Benimle beraber bizden iki arkadaş daha vardı yanılıyor olmam yüksek oranda olarak söylemem gerekirse o arkadaşların Ogan Ayça ile Saldıray olduğunu söyleyebilirim.Kanal uzunluğu fazla değildi. Kanaldan ucu, bucağı olmayan Davut Paşa'ya çıktık, her taraf bomboş dağlık tepelik neyse. Epeyi yürüdükten sonra yurda ulaşabildik. Alb. Tahsin Alpugan'a göründük, olayı anlatıp bazı arkadaşların Davut Paşa kışlasında olduklarını söyledik. Hatırladığım Erdoğan Ertüngealp'te sanırım Davut Paşa Kışlası askerleri ile futbol oynamış ve Ömer gibi , 27 MAYIS DEVRİMİ kutlamalarını orada yapmıştı. Çünkü onlar 28.Nisan.1960 dan 27 Mayıs.1960 a kadar orada kalmışlardı..Alb. Tahsin Alpugan tutsak kalanlara çok kızmış ve onlara haksız olarak "Serseriler" demişti . Ve onları kurtarma çabası göstermeyip günaha(!) girmişti.
Bir Arkadaş Toplantısına Katılamamanın Ardından Akıldan Geçenler
Kalben olmakla birlikte, böyle mümtaz bir topluluğun içinde bulanamamanın üzüntüsü ile(yurt dışında olmam nedeniyle)TÜM 2O Aralık toplantısına katılanlara ,en derin sevgi ve saygılarımı iletirim. Resme bakıp teker ,teker; her birinizi, aradan geçen 62 yılın ardındaki anılarınızla andım. Örneğin o günlerde geçen en uzun zamanımı kapsayan asistan ile olan anılar sinema şeridi gibi gözümün önünden geçti. Beşiktaşta kiraladığımız dinlenme evimizin duvarlarını boyamak için boya ararken, yakalandığımız şiddetli yağmur altında sırsıklam ıslanmamız, Atilla Kesler ile rahmetli Av.Yaşar Gençoğlu'nu Tuzla Piyade Okulu'na teslim etmemiz, Malta yurdunda Bener ağabeyin (ağabey dedim; asker köken terbiyem ile birlikte, sanırım bir nedeni de Dünya'ya benden erken gelmeleri!)- " Haydi çocuklar hazırlanın kavgaya gidiyoruz" diyerek bizi toplaması hep hafızamdadır.O donemde ben Haydarpaşa Yurdu'ndan Fatih Malta yurduna henüz yeni gelmiş olduğum için ve kavga nedir bilmediğimden itiraf ediyorum o kavgaya katılmamıştm. TAN ORAL, daha o zamanlardan ne olacağı belli idi, ayrılmaz ikizi sevgili ERDAL ile birlikte çizip hazırladıkları duvar resimlerine ve karikatürlere şahsen ben bön,bön bakar bir anlam veremezdim. Sonraki yıllarda Tan Oral’ın Cumhuriyet Gazetesi'ndeki karikatürlerini zevkle seyretme, Tüyap Kitap Fuarı'daki YILIN ONUR YAZARI seçilmesini ve bir kaç, kitap imzalama günlerindeki buluşmalarımızı keyifle anarım. Baba Kamil'in yurt toplantılarında Osmanlıcaya ağırlık vererek yaptığı konuşmalarda hemen rahmetli Avukat .Şener Mete'ye yaklaşarak, " Yahu Şener ben Baba Kamil'in konuşmasından bir şey anlayamadım, sen Türkçe çevirisini yapar mısın? "diye sorduğumu hatırladığımda bugün dahi yüzümde bir tebessüm oluşur .
Yaşanan günler ne kadar güzelmiş