top of page

Kamil Acar

20201228_162407.jpg
CamScanner%2012-28-2020%2016_edited.jpg

Teşekkürler! Mesaj gönderildi.

KAMİL ACAR                                          TARAFINDAN ANI YAZILARI,

YORUM VE BİLGİ PAYLAŞIMLARI

Anekdot 1 :

 

Yıl 1959 , Yurdumuz iki bölümden oluşuyor. Fatih ve Malta yurtları. Ancak kahvaltı dışı yemekler Fatih Yurdu'nun bitişiğindeki düzlüklükte  yemekhane olarak tesis edilen askeri barakada yeniyor. Genelde ikinci yemek pirinç pilavı olduğu için masalara önceden bir kase komposto (hoşaf) da önceden konuyor. Bir öğlen yemeğinde ,  herhalde çok acıkmış veya susamış olacağım ki ana yemeğin ve pilavın masaya gelişini beklemeksizin masadaki kaseyi alıp başıma dikmişim. Ben o zaman yurttakilerin ekseriyetinden birkaç sınıf üstte ve bir kaç yaş da büyüğüm. Bir kaç gün sonra idi yemekhanede yemek dağıtılışını bekliyoruz .  Masalarda yine komposto var. Küçüklerden biri ayağa kalkıp, masadaki kaseyi eline alarak ve bana taktıkları lakabı da kullanarak '' arkadaşlar Baba Kâmil hoşafı nasıl içer '' diyerek kaseyi başına dikince ,  hepisi komut almış asker gibi ayağa kalkıp kaseleri başlarına dikerek içtiler. Ben ise karşılaştığım bu sürpriz karşısında ( tâbirimi mazur görün ) afalladım ve ne yapacağımı ve nasıl bir tepki vereceğimi bilemez hâle geldim. Örnek olmam gereken bir ağabey olarak biraz da utandım. O günü yarım yamalak bir tebessümle geçiştirdimse de bu tavırları fasılasız sürüp gider hâle gelip hoşaf artık o günden itibaren aynı komutla ve kaşıkla içilmez  olunca , bu kez beni artık kaşık kullanamaz hale getirdiler. Şimdi, bizi terk edenlere rahmet olsun. Kalanlarımızdan bir çoğuna sorsak belki hatırlamayacaktır. E !!! Normaldir. Zira'' yapısı icabı '' insan oğlunun yaptıklarını değil ,  kendisine yapılanları hatırlaması asıldır. Tabii ki her yapılanın böyle tatlı bir anı bırakması kaydıyla . Şimdi ise hepsini özlemle ve muhabbetle  anıyorum .

Anekdot 2 :

 

Malta yurdundakileriz. Yurt, her katı üçer odalı bir daireden oluşan, dört katlı apartman. Yerleştirme ise, üçüncü kattan aşağıya doğru ve odalar şeklinde. Ancak yaşı ve sınıfı büyük olanlar üst katlarda. Her  kattaki dairenin salonu büyük bir hol şeklinde. Odaların bu hole açılan kapıları da buzlu cam olduğu için odalardaki sesler duyulabildiği gibi içerideki hareketlerin de gölge ve silüetleri  dışarıdan gözlenebilir durumda. Dördüncü kat ise kahvaltı salonu. Ders çalışma ise akşam ve gece odalarda ve yataklara oturularak veya uzanarak yapılmakta. Hal böyle olunca ''geyik muhabbeti yapmak üzere '' bazı odalarda toplananların (ki bunların ekserisi ilk sınıflarda olanlar) çıkardıkları gürültüler, odalarında çalışan biz üst sınıflardakileri rahatsız etmekte idi. Buna bir süre ben ve oda komşularım katlanmaya gayret ettikse de bu durumun devamlı hale gelmesi üzerine ikazda bulunma ihtiyacı doğdu. Fakat bu lüzumu kimin üstlenmesinin uygun olacağı düşünülmeye  başlanınca , kimisinin açık beyanı , kimisinin de iması sonucunda ve muhtemelen hukuk fakülteli olduğum da dikkate alınarak iş bana havale edildi. Yükümlendiğim ikaz görevi icabı bir kaç kere odalardaki toplantıları basar gibi yaparak kendilerine ( babalarının onları okuyup adam olmaları için gönderdiğini ,  okudukları fakültelerin çok zor olduğunu ; belge alıp tahsillerini terk eden birçok arkadaşımızın ve ağabeyimizin olduğunu , kaybedeceklerini ise telâfi  edemeyeceklerini , aramızda her branştan ağabeylerinin bulunmakta olması ile onlardan ve benden her an yardım alabileceklerini vs. ) söyledim. Bu ikazlarımın etkili olmadığını  görünce ,  bunu sık sık tekrarlamaya başladım. Ancak tavırlarının yine de değişmediğini görünce bu kez biraz sert bir tavırla '' böyle devam ederseniz Sizi pataklarım ve babalarınıza da neden patakladığımı mektupla bildiririm ki bir de sizi babalarınız pataklar '' dedim. Buna rağmen durumda bir değişiklik olmadı.

Yine bir gün geceleyin yurda gelip ,  katıma çıkarken , geç saat olduğu halde , bir odada toplanmış ve 'aynı muhabbeti yapmakta 'olduklarını görünce , aniden ve bir hışım ile kapılarını açıp içeri girdiğimde , içlerinden birinin ''babaaaa...'' diye boğuk bir ses çıkardığını , sapsarı kesilerek bayılacak hâle geldiğini , halk arasında ,dili boğazına aktı diye ifade olunan bir durumda olduğunu gördüm. Ve hemen müdahale ederek kendisini biraz sarsaladım. Kendine biraz geldikten sonra durumu anlamaya çalışır bir tavır takınıp, diğerlerinden, işaretle açıklama istedim. Çocuklardan biri dili boğazına kaçtığı için fenalaşan ve yavaş yavaş kendine gelmeye başlayan arkadaşına dönüp '' hani lan ? Baba Kâmil'in bir dahaki müdahalesine gereken karşılığı vereceğini söylüyor ve hele gelsin ben ona gösteririm; kim ulan O; ben babamdan bile korkan adam değilim diyordun '' diye sordu.Cevap alamayınca , açıklamayı kendisi yaptı ve bana bir süre önce kendi aralarında koydukları lakabımla hitap ederek

 “ Baba Kâmil, sen içeri girmeden önce ,seninle ilgili konu açılmış senden konuşuyorduk, ve seninle ilgilim olarak atıp tutuyor , babasından korkmadığını senden mi korkacağını falan, böbürlenerek söylüyordu ki  o arada  aniden girdin  ve duydukların  nedeni ile kendisini pataklıyacağını sandığı için bu duruma düştü “ diye izahatta bulundu. Bu suretle de kardeşimizin bu duruma düşmesinin ,  benim bir süre onları dışarıda dinleyip , duyduklarımın etkisi ile içeriye O'nu pataklamak üzere girdiğimi sanmasından ileri geldiğini anlamış olduk. Bu hadiseden sonra toplantılarının birinde konuyu tekrar müzakere etmişler. Bu kez arkadaşlarının içine düştüğü durumu grup olarak hazmedemiyeceklerini  ve bunun karşılıksız bırakılmaması gerektiğini  kararlaştırıp ,  intikam planı hazırlamışlar. İçlerinden en sıska ve en tıfılını yem olarak seçip ,   tertibat  almışlar. Akabinde bir gündüz merdivenlerden yukarı çıkarken ,  bana saygıda hiç kusur etmeyen çocuklardan biri bana omuz vurup , saygısızca bir laf etti. Umursamayıp devam etmek istedimse de sataşmasını sürdürünce “defol git” dedim.

Ama bu kez bana meydan okuyarak bahçeye gel de gününü göstereyim dedi. Yine de kenarından geçip gitmek istemse de yolumu tıkayıp davetini  tekrarlayınca , merdivenlerde yapacağım bir hareketin çok ağır sonuçları olabileceğini düşünerek ve biraz da zaman kazanıp müdahale edecek birisini de işin içine katma imkanını elde etme amacı ile giriş kat arka bahçeye ve oradaki su dolu havuza yavaş yavaş gittim. Oraya kadar olayı hiç kimse görmemiş iken , oraya vardığımda bir kısmı arkamdan gerek , bir kısmı da bahçedeki yerlerinden çıkarak etrafımda halka oluşturdular ve ARAP ÇOCUĞU lakaplı o çocuğa '' hadi lan !! at onu havuza '' dediler. Tabii ki pijamalı olan O çocuğun beni havuza atmasının mümkün olamayacağını  bildikleri için Onunla birlikte hepsi üzerime çullanıp takım elbiselerime beni ve o sırada iyice kavramış olduğum için  elimden kurtulamayan pijamalı O çocuğu  birlikte havuza attılar. Ben tabii ki  bunun , bana karşı bir komplo/şaka olduğunu derhal anlayıp , hepisini  kucakladım. Fakat bütün bu gelişmeler çok ama çok iyi sonuçlar verdi. Ders yılı ortasına doğru '' geyik muhabbetleri '' ve gürültü azaldı. Bir sonraki anektod da anlatacağım üzere yurttaki alt sınıftakilerin başarısı da üst sınıflardakilerinin seviyesine erişti. Bu dönemde akranlarım olan arkadaşlarımın da zımni   muvafakati , yönetici kadronun da bundan hoşnut olması ile yurdumuzun o dönemdeki (gayrı resmi başkanlığı )görevini bana ifa ettirdiler. Şimdi bütün bunları ve bunları birlikte yaşadığım kardeşlerimi hasret ve muhabbetle yad ediyorum...

Anekdot 3 :

 

Önceki anekdotlarda da anlattığım gibi Malta yurdundaki kardeşlerimden alt sınıflarda olanlarına vaki müdahale ve ikazlarımın ciddi ve süreklilik arz etmesinden olacak ki bir süre bana karşı tepkinin oluştuğu artık cümlenizin malumu olsa gerek. Ancak bu durum, bu arada vuku bulan iyi ilişkilerin de etkisi ile olacak ki karşılıklı sevgi ve saygıya dönüştü. Ancak yine de  hasıl olan ilişkide itibar kaybeden taraf durumuna düşmemeleri veya etrafta böyle bir algının oluşmaması için ne yapmaları gerektiğini aralarında müzakere edip yine bana bir komplo şaka hazırlamaya karar vermişler. O ana kadar bana zaten BABA KÂMİL lakabı ile hitap ediyorlardı. Bir sabah kalkıp en üst kattaki kahvaltı salonuna gittiğimde , giriş kapısından içeri doğru küçük kardeşlerimin hepsinin tek sıra halinde sıralanmış olduklarını görünce şaşırdım. Ama bir mana veremedim. Merdivenleri tamamlamamla birlikte baştaki  '' DİKKAT BABA GELİYOR '' diye dikkat çekti. Ben ise şakanın bu mesabede kalacağını umarak “ İYİ SABAHLAR 'ARKADAŞLAR '' dedim ve içeri girmeye yeltenince sıranın başındaki '' GİREMEZSİN '' dedi. “Niye” diye sorduğumda , “madem ki BABA'sın , babalığını da göstereceksin “dedi. Babalığımı tavır ve hareketlerimle göstermekte olduğumu , babalığın başka türlü nasıl gösterilebileceğini sordum. Hep birlikte '' bu yetmez , gerçek baba evlatlarına her gün harçlık verir. Harçlık almadan Seni kahvaltı salonuna sokmama kararı aldık. Harçlık yoksa kahvaltı da yok” dediler. Ne kadar dil döktümse de kabul etmediler. Tavır ve hareketlerinden çok kararlı olduklarını ve işi şaka mesabesinde bırakmayacaklarını anlayınca kendilerine sulh teklif ettim. Her sabah 15/20 kişiye harçlık vermeye mecbur bırakılan benim kendi harçlığımı bulmaktan bile aciz olduğumu yalvar yakar açıkladı isem de yumuşamadılar. O gün beni kahvaltısız bıraktılar. Ben de o gün cebimdeki bir lirayı bozdurup 20 adet 5 kuruşu cebime koyarak ertesi sabah kahvaltı salonuna çıktığımda yine aynı şekilde sıralanmış olduklarını gördüm. Sıranın başında durana  cebimden avucuma aldığım 5 kuruş ile yaklaşınca para vereceğime kani olarak elimi öpmeye yekindi. Ben mani oldum ve avucuna 5 kuruşunu koyup sonrakilere geçtim .İlk sıradaki onlara işaretini verdi ve “her biri parasını aldıktan sonra” diye bağırdıktan sonra masakara dağıldık. Bu durum aksamaksızın dönem sonuna kadar böylece bereket/uğur parası olarak nitelenmek sureti ile ve her sabah elim de öpülerek devam etti.

bottom of page